18 Kasım 2011 Cuma

Bizden daha yüksek imkânlar verilmiş birini gördüğümüzde tavrımız ne olmalı?

Allah, dünyada bizi birbirimizle “eşit” kılmamış. Dünyada sağlık, servet, imkân, ilim ve kabiliyette eşitlik yoktur. Her zaman, dünyadaki kardeşlerim, akrabalarım, arkadaşlarım arasında “benden daha sağlıklı, daha yakışıklı/güzel, daha zengin, daha bilgili, daha yetenekli, daha yüksek makam sahibi” olanlar vardır.
Böyle durumlarla (örneklerle) karşılaştığımızda, şeytan hemen 3 dehşetli zehirli okunu gönderir:
  • “Şuna bak, nasıl da hava yapıyor! Kim bilir bunu nasıl kazandı!” gibi telkinlerle o kardeşimize karşı sû-i zân oluşturabilir.
  • Bizde o imkânlar olmadığından, “Keşke onda da olmasaydı” diye düşündürebilir. Bunun adı hasettir. (Mânevî imkânlar, ilim, hizmet, güzel ahlâk gibi, konusunda “gıbta” etmek iyidir.)
  • Bu imkânları çok süsleyerek, bizi onlara özendirip, kaderin hükmünü tenkit eder duruma düşürebilir. (Sonuçta, hâlimize râzı olmaktan çıkarız.)
Pekâlâ bu durumdan, olası mânevî hastalıklardan kurtulmanın çaresi nedir?
1) Bize verilenden daha fazlasını talep etmeye hakkımızın olmadığını bilmek
Bediüzzaman Hz. “Hastalar Risalesi”nin 18. Devâsında bundan bahseder. Özetle söylediği şudur: “Senin bir hakkın zayi olmamış ki şekvâ/şikayet ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var yapmadın. Cenâb-ı Hakkın hakkını vermeden, haksız bir surette hak istiyorsun gibi şekvâ ediyorsun. Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekvâ edemezsin. Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan biçare hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin.”
2) Bizden daha düşük imkânlar verilmiş olanları düşünmek
Dünyada “benden daha sağlıklı, daha yakışıklı/güzel, daha zengin, daha bilgili, daha yetenekli” insanlar olduğu gibi, benden daha zor durumda insanlar da var. Üstelik bunların sayısı, ilk gruptakilerin sayısından daha da çoktur.
3) Bizden daha yüksek imkânlar verilmiş olanların da bilmediğimiz diğer imtihanları olduğunu hatırlamak
4) “Ya böyle olmasaydı?” diye düşünmek
Ya böyle olmayıp da o kardeşimiz de zor durumda olsa daha mı iyi olurdu?
5) Allah’ın takdirinin mükemmelliğini düşünmek

12 Kasım 2011 Cumartesi

El-Vehhab

İnsan, şu dünyanın nazlı misafiridir. Rahman’ın misafiriyizdir burada. Hediyelere boğulmadığımız an geçmez. Zaman bize Hakk’tan hediyeler taşır her an. Var edilmekle ruhumuz hediye edilmiştir bize. Ruhumuza giydirilen bedenimiz de hediyedir. Bedenimize aldığımız her nefes, sanki birer bahşişmiş gibi cömertçe sunulur. Günlerimiz, gücümüz, aklımız, eşimiz, çocuğumuz, evimiz, sevgimiz… Hepsi de birer hediyedir bize O’ndan. Allah, Vehhab’dır. Karşılıksız vererek kullarını sevindirir. Hak etmediğimiz halde, istemediğimiz halde verendir. Her an, her anımızı ve içindekileri hibe edendir.

İlâhi birer mevhibeyle kavuşuruz her şeye. Canlanmak için emeğimiz bile olmadan can veren, sağlığımızın devamı için şuurumuz bile olmadan kan veren, Hazret-i Vehhâb’tır. Her şeyimizi O’na iletir, dua dua O’na yalvarırız. Biliriz ki karşılıksız, geri istemesiz, kefilsiz veren, hepimizi de hibelerle donatmaya güce yeten, bir O’dur. Bebelere de ihtiyarlara da, güçlüye de güçsüze de imdad eden, kullarına her durumda sahip çıkan O’dur. Hayata tutunduğumuzda bulduğumuz ana şefkatini de, giderken düşeceğimiz toprak kucağını da hibe eden Allah’tır. Kendisine inanan kullarına Cennet’i de hibe eden aynı yüce Vehhâb’tır. Birkaç senelik hayatla sonsuzluğu kazanmak asla hak edilemese bile.